DALYAN'da balıkçılık....

DALYAN mavi yengeç

Dalyan denilince doğal olarak hepimizin aklına balık ve balıkçılık geliyor hemen. Adı üstünde Dalyan: Balık tutmak ve saklamak üzere deniz kenarında, koy ve boğazlarda sınırlanmış deniz alanı.

Dalyan'a gelip te doğal afrodizyak olan mavi yengeçin tadına bakmadan ayrılmak olmaz.

Dalyan kanalları aynı zamanda DALKO (Dalyan Su Ürünleri Kooperatifi) doğal balık üretim merkezidir. Burada doğal ortamda çupra,levrek ve kefal üretilmektedir. Bunların yanında Dalyan'daki balık türleri: Lahoz, Mırmır, Sazan, Yılan Balığı, Barbun. Bu nedenle burada avlanmak DALKO'nun kontrolü altındadır. Genelde avlanmak yasak olmasına ragmen sportif amaçlı olta balıkçılığına balıkların üreme mevsimlerin deki geçiş zamanları hariç pek müdahele edilmemektedir.

 

DALYAN balıkçılık

Dalyan da birde bol miktar da Tilapia Balığı (Tatlı su çipurası) vardır. Yöre insanı bu balıklara Kıntaş yada Dişli balık olarak adlandırmaktadırlar. Bunların hikayesi ilginçtir. Bu balıklar Dalyan'a özgü balık türü değildir. Bu balıklar Tropik kökenli bir balık olup, bu civarda yapılacak bir balık üretim çifliği için getirilmiş ancak havuzlar yetişmediği için taşıma tanklarında havasızlıktan ölmesinler diye Köyceğiz Gölüne bırakılmışlardır. Yaz döneminde suların ısınmasıyla birlikte tüm göle yayılıyor. Bu arada etçil bir balık olduğu için Köyceğiz Gölünde daha önce çok bol bulunan sazan balığının yavru ve özellikle yumurtalarını yediği için gölün öz balığı olan sazanın neredeysa soyunu tüketmiştir. Tilapia ise kış mevsimine doğru göle akan sıcak su kaynaklarına gölün ılık kesimlerine çekilerek kışı atlatmakta baharda yine suların ısınmasıyla tahribata devam etmektedir.

Bir Dalyan hayranı gezgin şu cümlelerle anlatmaya çalışmış Dalyan da ki balık avı macerasını: "Tekneden her türlü takım aynı anda atılıyor ve çeşit çeşit balıkları ve Mavi yengeçleri topluyorduk. Tam bir kıyamet ve curcuna. Mavi yengeçler, Mırmırlar ve Barbunlar arka arkaya gelmeye başlamıştı. O an neşemiz ve muhabbetimiz doruk noktasına çıktı...Teknemizde bir gürültü ve bağrışma içinde, onu yakaladım, onu kaçırdım, kepçeyi bana getir, kepçeyi ona götür nidaları ile çoşkulu bir hareketlilik başlamıştı. Tam bir saatlik yoğun avlanma neticesinde birden bir ses duyduk “ çok fazla tutmanın anlamı yok artık tamam..” bizde birden bire durduk. Devam etmenin bizce de mantıklı ve etik bir anlamı yoktu. Sonuç yeterince tatminkardı. Hedef av türleri avlanılmış bizde amacımıza ulaşmıştık."

 

DALYAN balıkçılık

Dalyan'da binlerce yıllık TUZAK

"Tuzlu suyun kokusunu alınca denizin çağrısına balıklar dayanamaz. Dalyan ustaları bilir onların ne zaman nereden geçeceklerini. Dalyan Deltası'nda antik dönemden beri değişmeden sürüyor balıkla insan arasındaki serüven." Böyle başlıyor anlatmaya Sayın Mehmet YAŞİN Hürriyet Gazetesindeki köşesinde Dalyan izlenimlerini.

Günlerdir kamışların arasından keskin ıslıklarla esen fırtına, başladığı gibi aniden kesildi. Ortalık artık sütlimandı. "Kuzuluklar" balıkla dolmuş olmalıydı. Hava henüz aydınlanmadan balıkçılar tekneleriyle yola çıktı. Sazlıkların ördüğü labirentin içinde yola koyuldular. Hava buz gibiydi. Güneyin, iklimden yana talihli insanları bu durumdan şikáyetçiydi. "Bir yerlerde kar yağıyor, soğuğu bizi vuruyor" diyorlardı, biraz da farklılıklarının tadını çıkararak.

Köyceğiz Gölü'nün sularını denize taşıyan Dalyan Kanalı'nın delta bölümünde, bu geniş alanın doğusunda Sülüngür Gölü yer alıyordu. Balıkçılar burada dalyanlarda "balık süzecek"ti. Akıntının, yönünü gölden denize çevirdiği şafak vakti bu iş için en uygun zamandı. Dalyancılık, denizle bağlantısı bulunan tatlı su göllerinde yapılan geleneksel bir balıkçılık türüydü. Bu iki ayrı ortam arasında düzenli mevsimlik hareketler yapan balık türleri, kurulan tuzaklarla yakalanıyordu. Dalyanlar, tatlı su ile tuzlu su arasındaki kanalın en dar yerinde, kazıklar üzerinde inşa edilen ahşap yapılardı. Balık giriş çıkışını kontrol etmeye yarayan açılır-kapanır düzenekler ve tuzağa düşen balıkların hapsolduğu kuzuluklardan oluşuyordu. Tabii bir de dalyan bekçisinin ikamet ettiği derme çatma kulübe vardı.

Tuzlu suyun kokusunu alan balıklar, denize doğru hareketleniyordu. Dalyanlarda tuzağa düşmelerine neden olan da buydu. Yumurta ve sperm bırakmak için önüne geçilmez bir içgüdüyle denize ilerliyorlar, tuzağa girdiklerini fark ettiklerinde ise artık çok geç oluyordu. Kuzuluklar yeteri kadar balıkla dolup "süzülmeye" hazır hale geldiğinde, dalyan bekçileri merkeze haber veriyordu. Ve başlarındaki çavuşla birlikte üç kişilik ekip şafak sökmeden yola çıkıyordu.

Balıklar kuzuluktan üç kişinin kullandığı dev kepçeyle toplanıyor, yani "süzülüyor"; sonra da kayıklara alınıyordu. Kayığın yanaşamadığı bölümlerdeki kuzuluklardan süzülen balıklar, uzun saplı kepçelerle kayığa kadar sırtta taşınıyordu. Kuzuluklar birbirine dar, ince kalaslarla bağlıydı. Dolu kepçeyi bir omzuna yükleyen balıkçı, işte bu kalasların üzerinde yürümek durumundaydı. Bu işi suya düşmeden başarmak cambaz mahareti gerektiriyordu. "Neden bu yollar daha emniyetli ve geniş yapılmıyor" diye sorunca, "Geniş olursa rahat edersin, dikkatin dağılır suya düşersin" diyordu biri.

Dalyan Su Ürünleri Kooperatifi (DALKO) Başkanı Muhammet Aktaş, yöredeki dalyan balıkçılığı için şunları söylüyordu: "Balıkların (kefal, levrek, çipura) üreme alanı İztuzu Kumsalı'nın deniz tarafı. Denizde dünyaya gelen yavrular bir süre sonra bol besin bulabilecekleri göle giriş yapar. Burada olgunlaşan balıklar üremek için tekrar denize gider." Bu döngünün sürüp gitmesi için, belirli bir oranda balığın denize çıkmasına izin veriliyordu. Ortalama beş balıktan biri üreme şansını elde edebiliyordu. Bu hareket kış ve yaz aylarında olmak üzere yılda iki kere tekrarlanıyordu. Yazın 50, kışın ise 150 ton kadar balık avlanabiliyor; bunun yüzde 90'ını da kefaller oluşturuyordu. Bu arada kefalden havyar da elde ediliyordu.

 

Dalyan fishing

DALKO'nun ürettiği havyarlar, 2000 yılında İtalya'da ünlü organik tarım ürünleri kuruluşu Slowfood tarafından düzenlenen uluslararası yarışmada, 400 üretici arasından finale kalarak ödül almıştı.

Kaunos'ta yıllardan beri süren kazıları yöneten Prof. Dr. Cengiz Işık, yakın zamanda gün ışığına çıkarılan yazıt parçalarında konuyla ilgili bilgiler bulunduğunu belirtiyordu. Işık, Kaunoslular zamanında göldeki balık avcılığının kurallar dahilinde, örgütlü bir şekilde yapıldığının açıklığa kavuştuğunu söylüyordu. Gölün bereketinin ve uygulanan av tekniğinin binlerce yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, hemen hemen hiç değişmeden bugüne geldiğini düşünmek gerçekten heyecan vericiydi.

Artık kayığımız kuzuluklardan süzülen irili ufaklı çipura, levrek ve kefallerle dolmuş, dönüş yoluna koyulmuştuk. Kanallarda karabataklar sürüler halinde avlanıyordu. Çavuş bu kuşlardan çok şikáyetçiydi: "Küçük bir dalyan kadar balığı mideye indirirler bir sezonda." Son yıllarda sayıları artan iştahlı karabataklar balıkçılar için yeni bir tehdit oluşturuyordu. Anlaşılan gölün bereketi, yeni kuş türlerini buraya çekmeyi sürdürüyordu.

Kaynakça:

Mehmet YAŞİN Hürriyet Gazetesi 07 Şubat 2007